Giriş
“Aslında temel hata ‘bütün’ diye bir özün var olduğunu
sanmaktır. Bütün denilen şey, sınırları çizilmiş ve kurallara göre işleyen bir
sistemdir; yani ilişkilerin belirli çerçevede örgütlenmiş hali olan bir
gerçekleşmedir. Sözün özü: ‘Bütün’ yoktur, yalnızca gerçekleşmeler vardır.”
Bu cümle, klasik metafiziğin binlerce yıldır üzerine
kurulu olduğu bir aksiyomu tartışmaya açar. “Bütün” kavramı, Antik Yunan’dan
modern bilime kadar düşüncenin merkezinde yer almış, parçaları kuşatan bir öz
olarak kabul edilmiştir. Ancak bu kabul, özsel ve tamamlanmış bir birlik
yanılsamasını da beraberinde taşır. Bu yazıda, “bütün” kavramının neden sorunlu
olduğunu, yerine “sistem” ve “gerçekleşme” kavramlarının nasıl daha uygun bir
düşünme zemini sunduğunu inceleyeceğiz.
1. Bütün Kavramının Metafizik Kökeni
“Bütün” fikri, Aristoteles’in “holon” kavramına kadar
uzanır. Holon, parçaların üstünde duran, onları kuşatan, tamamlanmış bir
birliği temsil eder. Bu yaklaşımda bütün, parçaların toplamını aşan ve
parçaları anlamlı kılan özsel bir varlık olarak kabul edilir. Böylece, masa bir
bütündür, orman bir bütündür, toplum bir bütündür.
Ne var ki bu bakış açısı, “bütün”ü sabit, değişmez ve
özsel bir varlık gibi düşünmeye zorlar. Oysa doğada hiçbir şey tamamlanmış ve
kapanmış bir bütün değildir. Evrende her şey ilişkiler içinde var olur, değişir
ve dönüşür. “Bütün” fikri, işte bu akışkanlığı ve sürekliliği görmezden gelerek
yanılsamalı bir özsellik yaratır.
2. Sistem Olarak Bütün: Sınırlandırılmış
İlişkiler
Fizikte ve bilimsel düşüncede “sistem” kavramı, “bütün”ün
yerini alabilecek daha tutarlı bir çerçeve sunar. Sistem, evrenden seçilmiş,
sınırları belirlenmiş ve kurallara göre işleyen bir ilişkiler bütünüdür. Burada
“bütün” kelimesi artık bir öz değil, sınırlandırılmış bir ilişkiler ağıdır.
- İzole
sistem: Çevresiyle hiçbir etkileşime girmeyen
varsayımsal düzenek.
- Kapalı
sistem: Enerji alışverişine açık, madde
alışverişine kapalı.
- Açık
sistem: Hem enerji hem madde alışverişine açık
(örneğin canlı organizmalar).
Bu sınıflandırmalar bile bize gösterir ki, “bütün”
dediğimiz şey aslında hiçbir zaman özsel bir birlik değildir; yalnızca
ilişkilerin belli bir çerçevede sınırlandırılmış halidir.
3. Gerçekleşme: İlişkilerin Dinamiği
Burada asıl kritik nokta şudur: Sistem bile sabit bir
varlık değildir. Sistem, ilişkilerin belli bir anda aldığı örgütlenme
biçimidir. Yani sistem, bir gerçekleşmedir.
Örneğin, hidrojen ve oksijen atomlarının birleşmesi
yalnızca parçaların toplamı değildir; ortaya çıkan su molekülü, yeni bir
özellik, yeni bir gerçekleşmedir. Aynı şekilde, protonlar ve nötronlar
çekirdekte birleştiğinde kütleleri azalır; çünkü bağlanma enerjisi açığa çıkar.
Bu da bütünü parçaların toplamından farklı bir gerçekleşme haline getirir.
Demek ki “bütün” diye düşündüğümüz şey aslında parçaların
ilişkilerinden doğan, süreklilik içinde değişen bir gerçekleşmedir.
4. İlişkisel Ontolojik Perspektif
İlişkisellik felsefesi açısından, “bütün” diye sabit bir
öz yoktur. Varlık = ilişki, gerçekleşme = ilişkilerin ortaya çıkışı demektir.
Dolayısıyla “bütün” dediğimiz her şey, aslında sınırlandırılmış ilişkilerin
belirli bir anda aldığı biçimdir.
Bu noktada şu sonuca ulaşabiliriz:
- Bütün
= yanılsama (özsel, tamamlanmış birlik varsayımı).
- Sistem
= sınırlandırılmış ilişkiler ağı (bilimsel açıklamanın
çerçevesi).
- Gerçekleşme
= ilişkilerin dinamik doğumu (ilişkisel felsefenin
hakiki zemini).
5. Sözün Özü
Bütün kavramı, özcülüğün düşünceye sızdırdığı bir
yanılsamadır. Gerçekte gördüğümüz şey, ilişkilerin belli çerçevelerde
örgütlenerek yeni biçimler almasıdır. Yani “bütün” yoktur; yalnızca
gerçekleşmeler vardır.
Bunu kavradığımızda, varlığı durağan bir öz olarak değil,
ilişkisel bir akış olarak görürüz. Ve o zaman, her şeyin sabit bir bütün değil,
sürekli yeniden gerçekleşen bir ilişkiler ağı olduğunu fark ederiz.
Son Aforizma:
“Aslında temel hata ‘bütün’ diye bir özün var olduğunu sanmaktır. Bütün denilen
şey, sınırları çizilmiş ve kurallara göre işleyen bir sistemdir; yani
ilişkilerin belirli çerçevede örgütlenmiş hali olan bir gerçekleşmedir. Sözün
özü: ‘Bütün’ yoktur, yalnızca gerçekleşmeler vardır.”